8 Haziran 2019 Cumartesi

Karşımdaki bira altlığının hiç ıslanmıyor oluşu.

"Bu da bitsin kalkacağım" 
Dediğim bardağımın hemen hemen ortasındayım. Tadı gittikçe güzelleşmeye başlayan ve sona yaklaştıkça acılaşan biram bu benim. Tabii onun öncesinde mekanın özel olarak hazırladığı birkaç kokteyl ve küçük masum gözüken yaramaz shotlarımı da midemde bulunduruğumu unutmayalım. Mide neyse de kafamda olması sanırım en çok hoşuma giden şey.
Bir elimle masadan güç almaya başlamışım, bu olduğumun ya da olmak üzere olduğumun göstergesi. Durup durup ağzımı şapırdatıyorum. Hoşnutsuzluğumu bu şekilde belli etmeye çabalarken ağzımın içerisinde oluşan uyuşuklaşan kıvam beni esir alıyor. Aslında sırf kendi kontrolümün dışında bir şeylerin geliştiği için onlara meydan okumanın hareketleri bunlar. Oysa bıraksam ne güzel tat alacak ağzım.
Birayı büyük bardakta ve olabildiği kadar çok seviyorum. Muhtemelen mekanlar da öyle çünkü en çok parayı onlar kazandırıyor.
Çalan şarkıları sırası ile takip edemiyorum çünkü iğrenç bir playliste sahipler ama ara ara hepimizin bildiği şarkılar çalmaya başlayınca, ben de kendi ortamımda o az önce bahsettiğim kötü ağız tadımla içeriden eşlik ediyorum. Kimse fark etmiyor çünkü herkes şarkıya eşlik ediyor. Onlar ellerini ve telefonlarının ışıklarını yakarak yapıyorlar hatta bazıları o anları video kaydına alarak yapıyorlar. Olabildiği kadar yüksek sesle, sanki ne kadar bağırırsan o kadar acısını hafifletiyormuş gibi -ki bence çok mantıklı bir eylem çünkü ses desibeline odaklandığın zaman sana o şarkıyı söyleyen şeyi ve sana şarkıda hatırlatılan kişiye bir nebze olsa bile unutabiliyorsun gibi. Neyse konumuz o değil, ellerini şaklatarak, bazıları ayağa kalkarak, bazıları ise yanındakine sarılarak şarkılara eşlik ediyorlar.
Ben yalnız başıma, kendi masamda...

Ara sıra kafamı kaldırabilecek aydınlığa ulaştığım zamanlarda yan masalara bakıyorum. Gözüm hemen yan masamda oturan iki oğlana takılıyor. İçeceklerinden ara ara pipet yardımıyla içerken genellikle ağızları dolu dolu bir şeyler konuşuyorlar. Birisi bir şey anlatırken diğeri ara ara cümleleri kesip ona bir şeyler anlatıyor sonra o diğeri tekrar devam ediyor. Bir ara kalkıp masalarına gidesim geliyor. Ne konuştuklarını, gecenin bir yarısı bu kadar konuşulacak konuyu nereden bulduklarını merak ediyorum. Belki diyorum içimden, yozlaşmakta olan toplumun açık yaralarından gem vurarak aydıllıkları ile övünüyorlardır. Belki yarım yılını hapiste geçirmiş bir şairin neler hissettiklerini bu masa için en uygun ortam görmüşlerdir diyorum. Sonra ikisi birden hunharca kahkaha atınca burada gülünecek bir durum olmadığını fark edip bana göre bir sohbet olmadığını anlıyorum. Gülenecek kısmına değil, şu an için ekstra bir kahkaha nedenine ihtiyacım olmadığı için. Akşam üzerine doğru işten çıkarken müdür yardımcımın yaptığı komik olmayan ama gülmek zorunda olduğum şakayı hatırlayınca tabii ve yarın sabah işe gidip bir başka aynı kalitede şakaya aynı tepkiyi vermek zorunda olduğum da hesaba katılınca, kendi masam ortamın bana göre en uygun masası oluveriyor tekrardan.

Üç tane dünya güzeli hanım görüyorum ileri masalarımda. Bir tanesinin üzerinde beyaz askılı ince bir penye olduğunu görüyorum. Esmer tenine beyaz uyumunu yapacak kadar zevkli bir kadınla aynı mekanda oturuyor olmanın zevkini tadıyorum bir an. Sonra parmakları dikkatimi çekiyor. Kahverengi tonlarına yakın bir ojesi var ya da mekanın ışıklarından dolayı öyle gözüküyor olabilir ama her halükarda çok şıklar ya da mekanın bana içirdikleri yüzünden olabilir. Bardağı tutuşu, dudaklarıyla o cam canavarı birleştirdiği an ve en son bardağı geri yerine koyarken boğazından serin bir alkol deresinin akışı... Kadınlar dünya üzerinde izlenmesi gereken en muazzam filmler. Salak bir gülümseme takılıyor yüzüme o güzel hanımı izlerken. Salak gülüş olduğunu güzel hanım benim ona baktığımı fark edince anlıyorum ve hemen kafamı deve kuşu gibi masama gömüyorum. Gömdüğüm esnada ise başka şeyler düşünmeye başlıyorum. İlk okul hocam, doktor olma arzum, babamın ilk arabası...

Ne cesaret bilmiyorum ama, kafamı tekrar kaldırıyorum ve nerede bıraktıysam bakışlarımı yine oraya bakıyorum. Fakat ilginç olan ise o güzel hanımın da aynı noktaya hala bakıyor olması. Yani bana. Kendime nokta diyorum çünkü o an kendimle ilgili övünebileceğim ne yazık ki bir şey yok. Sadece hala ayakta kalabiliyor olmam olabilir. Üstelik asgari ücretin birazcık üzerinde maaş alan birisine göre alkole güzel para harcıyorum. Kadının neden bana baktığını anlamak üzerine tezler üretmiyorum tabii salak salak kadına bakmaya devam ediyorum. Bir süre sonra rahatsız olacak ki bakışlarını benden kaçırıp arkadaşlarına bir şey söylüyor. Benimle ilgili olmadığını yani koskoca gecenin ortasında hiç tanımadığı bir adam birkaç saniye kadına baktığı için masasındaki arkadaşlarına benim hakkımda bir şey söyleyecek değil ya diyorum kendi kendime. Sonra aklıma hürriyet haberleri geliyor, içime bir tornavida oturuyor. Gözlerimi kısıp açmamla kadının toparlandığını ve lavaboya doğru gittiğini görüyorum. Utancım nedense birden yükselmeye başlıyor. Eğer hayatınızın bir yerinde daha önce çok sevdiğiniz, değer verdiğiniz bir kadını istemeden kırdıysanız ve bunun farkındaysanız hayatın geriye kalan kısmı sizin için biraz daha sancılı geçiyor. Ödünüz kopuyor başka bir kadını hiç yoktan bir sebepten kıracaksınız diye.

Lavabodan dönerken gözüm yürüyüşüne takılıyor ama bu sefer biraz daha istemsizce yani belli etmemeye çalışıyorum. Oturduğu gibi bakıyor. O an hangi cesaret bilmiyorum, başım ile "afiyet olsun" diyorum. Baş ile afiyet olsun nasıl denir bilmiyorsanız gidin Beşiktaş'ta herhangi bir mekanda için bir yerden sonra yaptığınız bir hareketin afiyet olsun ya da herhangi başka bir anlama geldiğini anlayacaksınız. Gülümseyip teşekkür ediyor. Belli o da çok içmiş çünkü saçma sapan bir hareket yapıyor. Bunu da yalnızca o kafalarda anlayabilirsiniz. Neyse en azından artık vicdanım rahat, şarkılara kaldığım yerden eşlik edebilirim.

Bir mekanda ne tarz müzikler çalınırsa çalınsın bir yerden sonra düşüş müziklerini yaşamak zorundasınız. Bunun bilincinde olanlar Mirkelam ve Yaşar çalmaya başlayınca ufak ufak toparlanmaya başlarlar. Daha derine gerek olmadığı için ama bununla yetinmeyecek olanlar birer içecek daha siparişi verirler. Aynısından diyorum beyaz gömlekli yakışıklı çocuğa ve birkaç saniye sonra aynısından geliyor. O bahsettiğim hanımlar ve arka masamda da bir çift kalıyoruz mekanda. Şarkı geçişinde ufak bir sessizlik oluyor ve az önce afiyet olsun dediğim güzel hanım ayağa kalkarak "Ben bir şarkı isteyebilir miyim?" diyor. Hepimiz ona bakıyoruz. Yani toplam 3 müşteri.

"Ahmet Kaya - Sevgi Duvarı" istiyorum diyor. Ve kadehini kaldırıyor herkese doğru. Başıyla bana "hadi" diyor. Bu hadi deyişini herkes anlar çünkü çok basit bir şekilde bardağını bana doğru kaldırarak kaşını havaya kaldırıyor. Ben de hemen eşlik etmek isterken heyecandan ya da sarhoşluktan olsa gerek bardağıma çarpıp birazcık bira döküyorum masaya. Gülümsüyor. "Sen miydin o? Yalnızlığım mıydı yoksa?" diyor. Biraz sonra şarkıda aynı sözleri duyunca içime bir ısınma geliyor. Şarkıyı başımı masaya gömerek dinliyorum. Şarkı bitmeye yakın kafamı kaldırdığımda ise arkamdaki çiftin çoktan gittiğini güzel hanımların ise toparlandıklarını görüyorum. Gülümseyerek "Yalnızlığımdı o" diyorum. Çok hoşuma gidiyor bu karşılık biraz daha gülmeye devam ediyorum.

Gitti herkes...

Artık bunu da içtikten sonra kalkacağımın gerçek noktasındayım. Tadı güzel ama, birkaç saat sonra kalkıp işe gideceğim. Kravat bağlayıp, imzalar atacağım. Fakat canım eve giderken pilav yemek istiyor, biraz daha yürümek istiyor hatta şimdi hazır kimse yokken şarkılara bağırarak eşlik etmek istiyorum. Çünkü acımın doruk noktasındayım. Benim merhemim ise kalabalıklar içinde yalnız olmak ancak o zaman hissetmiyorum yalnız olmadığımı. Fred Çakmaktaş'lı yorganıma kavuştuğum zaman kavuşamadıklarım olduğunu biliyorum bundan ötürü tam şu an unutmak istiyorum evin yolunu. Pamela çalmalı ve bir bardak kırılmalı masamda, iş çıkmalı çalışanlara kapanma saati uzamalı şu mekanın. Sabah kalktığımda o uyuyor diye sessizce hareket etmek zorunda olmadığımı bildiğimden, gece eve hunharca girebilirim ve sabah siktir olup gidebilirim. Bütün gece boyunca ağır gelen başım bunları düşününce hışımla kalkıyor gökyüzüne ve kocaman bir nefes çekiyorum içime. Bana iyi geldiğinden değil, girdiğim kötü hislerden kurtulmak adına yapıyorum bunu. Görüntüm bulanıklaşıyor. Bildiğim kelimeleri unutmaya başlıyorum, konuşmaya da gücüm yok. Masada karşımda duran bira altlığının hiç ıslanmamış olmasına canım yanıyor bu sefer. Benimki ise paramparça olmuş. Ne kadar benziyor bana. Kabul ediyorum bu ilkokul seviyesinde bir benzetmeydi.

Saçlarımı kestirmem gerek olduğunu parmaklarımı saçlarımın arasına karınca ve avuçlarımın içine alnımı dayayınca anlıyorum. Fakat böyle bir plan yapmak için uygun bir saat seçmediğimi fark ediyorum. Bütün bu sahteliklerden kurtuluyorum bir an. Yarım yamalak açılmakta olan gözlerimle görebildiğim ışıklara bakmaya başlıyorum. Şimdi daha ince ama daha güzel bir gülümseme alıyor yüzümü. İşte kendimle buluştuğum an bu an oluyor. Herkesin gittiğini benim kendi kalabalığıma döndüğüm an. Özledim diye bir ses çıkıyor yapışık dudaklarımdan. Bunu duyan gözlerim var gücüyle kapatıyor kendini sıkı sıkıya. Zeytinezmesini zeytinden daha çok sevişini özledim. Benim korktuğum her ne varsa senin beni oraya itişini özledim. Bir anda anılara boğuluyor uzun saçlarım. Özlediğim ne varsa onlar için burada olduğumu fark ediyorum. İşte şimdi toparlanma vaktim geliyor. İçtiklerimin parasını ödüyorum ve mekandan kalkıyorum. Gelirken içimde gizleyerek getirdiğim ne varsa şimdi ellerinden tutarak gidiyorum.

Gördüğüm ilk taksiye binerek evimin adresini söylüyorum ve bir anda bütün sıkıntım acaba sarhoş olduğumu anlayıp başka yoldan götürmeye çalışır mı? Daha fazla para mı alır mı? oluyor. Sokakları aydınlatan ışıklar karanlığa çoktan gömülmüş yüzüme vuruyor ama içimde kimseye açmadığım, söylemediğim bir parça bir türlü gün yüzüne çıkmıyor. Taksimetreyi takip ediyorum. Eve yaklaştıkça fiyatın az kalması beni mutlu ediyor yine yüzüme güzel bir gülümseme hakim oluyor. Artık bunun gecenin son görüntüsü olduğunu biliyorum.
Sanırım böyle bir şey unutmaya çabalamak!




7 yorum: