17 Mart 2016 Perşembe

İyi ki bir sabah saç bandana'nı unutuvermişsin.

İçinin dağ gibi olduğu günler vardır. Birisine anlatsan, birisine ağlasan çıkacakmış gibi içinden ama öyle özeldir ki sana, başkasına bile anlatamaz hale gelmişsindir. Acısı bile...
Kahkahalarından pasta yapmayı başarabilmişsindir, ama acından ne yaparsın bilemez hale gelirsin. Susmak istersin, korumak istersin bütün acını. O da öyle büyümüştür ki pastanın üzerine koyasın gelir, kirletir diye korkarsın, koyamazsın.
Beraber yürünen bir yoldan geçersin, buraya basmıştı diye bir ses geçer içinden. Sokağın ortasında ki bir bankı sahiplenmişsinizdir, başkası otursa kaldırasın gelir ama inat yaparlarmış gibi bir Allah'ın kulu oturmaz olur oraya. Saçına bağladığı bir bandanayı bir sabah erken çıkarken unutuvermiştir, gece olur koklayasın gelir. Kokusu kalmış diye korkarsın ama kokusunun gün gibi orada asılı kaldığını bilirsin, koklayamazsın. Onun haricinde aldığın tüm nefesler boşa harcanmış yalnızlıklar gibi gelir içine, artık yalnız değilim dersin ama yalnız uyuduğun da hissedersen buram buram yalnızlığı. Bilirsin o metro'nun kapısından çıkmayacağını ama geçerken gözün takılır belki çıkar diye, çünkü kader size bir kaç defa böyle mucivezi buluşmalar ayarlamıştır. Bir kaç saniye duraklarsın, bütün güzel saçlı kadınlar ona benzer, bütün kalabalıkların arkasından çıkacakmış gibi olur, çıkmaz ya bir türlü bilirsin gelmeyeceğini, sen de gidersin o kalabalığın içinde karışık bir biçimde yürüyerek.

Alışmışsındır kahvaltısına, alışveriş yaparken sevmediği peynire takılmaz gözün. Sen sevsen bile yemek gelmez içinden. Vişne suyunu sevmediğini biliyorsundur, hiç canın çekmez senin de. Elinin marifetli olduğunu biliyorsundur. Sen kendine yemek hazırlayıp tabağa koyduğun da afiyet olsun diyecek birisini bulamazsın, öpülecek parmaklarını bulamazsın, çiğnediklerini ağzını açıp gösteren birisini bulup gülemezsin, tabağında ki yiyemediklerini sana vermediğini görürsün, yemeğin bitince bulaşık kavgası olmaz, yemeğin biter öyle kalırsın o sofrada sigara içmek bile gelmez içinden, çünkü bilirsin yemek sonrası ayaklarını senin bacaklarının üzerine uzatıp sigara içmeyi çok sevdiğini, içemezsin tek başına. Toplarsın sofrayı ama o kalır sofranın bir köşesin de oturur öyle sessizce, canını acıtırcasına... 

Sabahları daha zor uyanırsın artık. Erken kalkıp uyandırmak zorunda olduğun birisi senden çok uzakta kendi başına uyanmaya çalışıyordur. Kahve içmekte gelmez içinden çünkü bilirsin sabah kahvesini çok sevdiğini. Artık alışkanlık haline gelmiş iki yastıkla uyuma ihtiyacı duyarsın. Bugüne kadar hep kötü kokmuş yastıkların, nedense bir tek o vakit o kokar doyumsuzca. Yastığı da yanıma alsam ya dersin. Oysa yastığı yerinden kaldırsan üzerinde kalmış saç telleri dağılır odanın etrafına, boğulacak gibi olursun. Beraber ölmek vardı, beraber toplamak vardı, beraber nefessiz kalmak vardı ama dağılır saçlar odanın içinde sen düştüğü yerleri takip eder toplarsın eski yerine geri koymak için. Bir kaç dakika uyumuşsundur boynunun altında, artık nerede uyusan uykusuz kalacaksındır huzura. 

Hasta olmaktan daha çok korkacaksındır artık. Annenin bile ilaç dayayıp bıraktığı sana, kendi gibi bakıp bakışında ilaçlar bulamayacaksındır artık. O hasta olduğun da sende tedirgin olmayacaksındır, öksürüğün de seninde ciğerlerin parçalanmayacaktır. Gece ara ara uyanıp ateşine bakmayacaksın bütün uykuların sessiz ve soğuk olacaktır. Gece birden midesi tuttuğunda hastane sırasında bulamayacaksın kendini. Sarılıp, acısına ortak olmak gelecek içinden belki, ama sarıldığın da bir tek kendi acıların kalacak sana. Sodaları da kendi hazımsızlığına içeceksin. Limon dilimi kesmeyecek, limon suyu sıkacaksın. Çünkü onun limon dilimi sevdiğini adın gibi bileceksin, unutamayacaksın.

Bir şarkı söylemek geçecek içinden, içinde ayrılık sözü geçer diye dilin varmayacak, şiirler de hep ona ait hüzünlerin altına çizeceksin. Burası tam bize yazılmış diyeceksin, burası bizim diyeceksin. Ne acı, bütün sahiplendiklerin acı olacak artık, acı! 

Kurtulmak istemeyeceksin yaşanmışlıklarından, kurtulamazsın da. Beraber öyle güzel kazımışsındır ki zamanın da şimdi üzerine mesafeler döksek uzaklaşamayacak kadardır. Gelmeyeceğini bile bile gözün takılır sürekli bir yola, onu soracak olur herkes sana "Bilmiyorum" diyeceksin. Diyeceksin demesine ama dilinin hemen altından kaynar bir kezzap akacak içine. Paramparça edecek ciğerini. Nefesin kesilir gibi olacak, ellerin buz gibi, donup kalacaksın sınıfın, yolun ortasında. Biliyorum, biliyorum diye haykıracak için sana. Sus diyeceksin. Bir gülüşü gelişi gelecek o an aklına, yolda yürürken sarılışı, seni öpüşü, sarılırken ayaklarını ayaklarının üzerine basışı, koklaması. İşte yutkunmak nedir unutacaksın o an, göz yaşlarına bir bahane bulacaksın. Utanacaksın. O olsaydı utanmazdım diyeceksin çünkü daha önce onun yanında ağlamıştın. Birden aklına gelecek sen ağlarken nasıl silmişti yanaklarından yaşları. Bir ağlıyorsan on ağlayacaksın o vakit. 

Sevmek gelecek içinden. İnsan çok sevdiğinin kötülüğünü ister mi? Onun yanında yokken ona bir şey olur diye korkacaksın. Onu üzerler, onu kırarlar, onu korkuturlar diye korkacaksın. Elleri öyle küçüktür ki tek başına gücü yetmez bilirsin. Ellerinden tutup koruyasın gelir, yaparsın cümle aleme gösterircesine, göğsünü gere gere. Kadınım dersin ağzın dolu dolu... Ona bir şey olacak diye aklın çıkar. Hep en güzelleri ona saklarsın. Sandviçin en güzel ısırığını, hamburgerin etlisini, çikolatanın fıstıklısını, ışığın sarısını. O Mutlu olur ya, dünya içine sığar huzurdan, mutluluktan. Hiç bir şey düşünemez olursun. Ona bir şey olacak diye aklın çıkar... 

Bir gün "Defol hayatımdan, istemiyorum seni" der. beraber alınmış kahve kutusundan bir bardak kahve içemezsin. "Defol" der, öyle sevmişsin ki hoşçakal demeye dilin varmaz. Oturup karına mektup yazarsın. 

Siz yazmayın...